İngilizce içindeki jumping ne anlama geliyor?

İngilizce'deki jumping kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte jumping'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki jumping kelimesi zıplamak, hoplamak, ani yükseliş, aniden kalkmak, fırlamak, aniden yükselmek, aniden yükselmek, atlamak, atlayış, atlayış noktası, atlama noktası, kısa mesafe, paraşütle atlama, ani geçiş, atlama, sıçrayış, sıçrama, atlamak, paraşütle atlamak, üzerinden atlamak, üzerinden atlamak, atlamak, saldırmak, atlamak, binmek, geçmek, dalmak, katılmak, girmek, eleştirmek, dikkat çekmek, yüksek atlama, eleştirmek, fırsatı kabul etmek, fırsata hiç düşünmeden atlamak, atlamak, katılmak, girmek, -e atlamak, katılmak, -den atlamak, -den aşağı atlamak, üstüne atlamak, herkesin yaptığını yapmak/çoğunluğa katılmak, dışarı atlamak, üstünden atlamak, atlama ipi, ip atlamak, hatalı/erken çıkış yapmak, çok aceleci olmak, aceleci davranmak/acele etmek, zıplamak, buji kablosu, pilot tulumu, tulum, uzun atlama anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

jumping kelimesinin anlamı

zıplamak, hoplamak

intransitive verb (leap)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He jumped up and down to warm up his body.
Isınmak için bir yukarı bir aşağı zıpladı.

ani yükseliş

noun (figurative (sudden rise) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The jump in stock prices surprised even the professionals.

aniden kalkmak

intransitive verb (move suddenly) (iskemleden, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He jumped from his chair after he realized that he couldn't see the baby.

fırlamak, aniden yükselmek

intransitive verb (figurative (rise suddenly)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The stock jumped after the good news about the economy.
Ekonomideki iyi haberlerden sonra borsa fırladı.

aniden yükselmek

intransitive verb (figurative (prices: increase) (fiyatlar)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The gas prices jumped.

atlamak

intransitive verb (figurative (switch often) (mecazlı)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He jumped from one task to another.

atlayış

noun (leap)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He crossed the puddle with a quick jump.

atlayış noktası, atlama noktası

noun (space to be leapt over)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This ski resort has several dangerous jumps.

kısa mesafe

noun (informal, figurative (short trip) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Boston is just a quick jump from Portsmouth.

paraşütle atlama

noun (parachuting)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Parachuting is fun. I've gone on three jumps.

ani geçiş

noun (informal, figurative (abrupt transition) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The book's jump from history to philosophy was confusing.

atlama

noun (sports: events) (spor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The Olympic track and field competition includes the high jump and long jump events.

sıçrayış, sıçrama

noun (startled movement)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
A jump is quite a natural reaction to the sound of gunfire.

atlamak

intransitive verb (checkers) (dama oyunu)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you don't jump now, you may lose the game.

paraşütle atlamak

intransitive verb (parachute)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Yes, we plan to jump twice next week. I need to prepare my parachute.

üzerinden atlamak

transitive verb (leap over)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He jumped the puddle to avoid getting his shoes wet.
Ayakkabıları ıslanmasın diye su birikintisinin üzerinden atladı.

üzerinden atlamak

transitive verb (checkers) (dama oyunu)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can't believe he jumped three of my checkers! Now I'm losing!

atlamak

transitive verb (informal (skip) (sınıfı, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
John jumped a rank because of his bravery.

saldırmak

transitive verb (slang (attack, mug)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Three guys jumped me back in the alley and stole my money.

atlamak, binmek

transitive verb (board a vehicle) (trene, arabaya, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I jumped on the train going south.

geçmek

transitive verb (traffic lights: fail to stop) (kırmızı ışıkta)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Audrey was pulled over by the police after she jumped a red light.

dalmak

phrasal verb, intransitive (informal (dive, leap)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mike walked up to the edge of the swimming pool, hesitated a moment, and then jumped in.

katılmak, girmek

phrasal verb, intransitive (figurative, informal (become involved) (tartışmaya, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Fiona was listening to the argument, and couldn't resist jumping in.

eleştirmek

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative, informal (criticize, find fault with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Olivia jumped on her husband for being slow to offer the guests another drink.

dikkat çekmek

phrasal verb, intransitive (figurative, informal (be noticeable)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It really jumps out at you.

yüksek atlama

noun (sport: jumping over a high bar) (spor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Britain won an Olympic gold medal in the high jump.

eleştirmek

verbal expression (US, figurative, informal (criticize, find fault with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He jumps all over his employees every time they make the slightest error.

fırsatı kabul etmek

verbal expression (informal, figurative (accept opportunity)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When my grandmother offered to take me to England, I jumped at the chance.

fırsata hiç düşünmeden atlamak

verbal expression (informal, figurative (accept opportunity to do)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I would jump at the chance to meet my sporting hero.

atlamak

(informal (dive, leap)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He jumped in the pool and shrieked because the water was so cold.

katılmak, girmek

(figurative, informal (become involved) (tartışmaya, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Feel free to jump in the discussion if you have something to say.

-e atlamak

(dive, leap)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Roy jumped into the river to save the drowning man.

katılmak

(figurative (become involved) (konuşma, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She jumped into the conversation when she realized that they were talking about Cancun.

-den atlamak, -den aşağı atlamak

(leap from)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She was too scared to jump off the highest diving board.

üstüne atlamak

(informal (leap onto)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Please don't jump on the bed, children.

herkesin yaptığını yapmak/çoğunluğa katılmak

verbal expression (figurative, informal (do [sth] because it is popular)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you believe in the cause, great, but don't just jump on the bandwagon.

dışarı atlamak

(leap from hiding)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He jumped out from his hideout.

üstünden atlamak

(leap across)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Yvonne jumped over the ticket barrier and boarded the train without paying.

atlama ipi

noun (skipping rope)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The little girls were playing with a jump rope.

ip atlamak

(US (skip: with a rope)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Boxers jump rope to improve their stamina and rhythm.

hatalı/erken çıkış yapmak

verbal expression (runner: start too soon) (koşucu)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The runner jumped the gun and all the runners had to return for another start.

çok aceleci olmak, aceleci davranmak/acele etmek

verbal expression (figurative, informal (do [sth] too soon)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Don't jump the gun; it's best to live with someone a year before getting married.

zıplamak

(leap to one's feet)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He jumped up and seized me by the hand.

buji kablosu

plural noun (jump leads for starting a vehicle)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Every motorist should have jumper cables and flares in their auto emergency kit.

pilot tulumu

noun (pilot's all-in-one garment)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The pilot put on his jumpsuit and climbed into the cockpit for takeoff.

tulum

noun (women's all-in-one garment) (kadın giysisi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I think I'm going to buy this jumpsuit; it's really cute!

uzun atlama

noun (athletics competition) (spor)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It was during the Olympics that she broke the world long jump record. In high school I was on the track and field team and participated in the long jump.

İngilizce öğrenelim

Artık jumping'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

jumping ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.