İngilizce içindeki feed ne anlama geliyor?

İngilizce'deki feed kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte feed'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki feed kelimesi yemek yedirmek, beslemek, yemek vermek, yemek vermek, beslemek, geçindirmek, ile beslemek, takviye etmek, beslemek, ile beslemek, yem, hayvan yemi, yemek, besleme mekanizması, yayın, anne sütü ile beslenme, beslenmek, beslenmek, memnun etmek, vermek, teşvik etmek, sağlamak, ücret, giriş ücreti, harç, ücret, ücret, rapor vermek, etkilemek, -i beslemek, -den beslenmek, (birşeyle) beslenmek, semirtmek, biberonla beslemek, üstüne düşmek, üstüne titremek, emzirmek, serum verme, damlalık, damlalıkla yağlamak, yavaş yavaş vermek, geri bildirimde bulunmak, yem torbası, yemek çantası, zorla yedirmek, zorla kabul ettirmeye çalışmak, içerik akışı, kaşıkla beslemek, kaşıkla yedirmek, kaşıkla yedirmek, kolay yoldan öğretmek, kolay yoldan öğretmek, kolay yoldan öğretmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

feed kelimesinin anlamı

yemek yedirmek, beslemek, yemek vermek

transitive verb (give food to [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I need to feed the children.
Çocuklara yemek yedirmem gerekiyor.

yemek vermek, beslemek

transitive verb (give food to an animal) (hayvan, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Helen feeds the dog every morning.

geçindirmek

transitive verb (be a food source)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
This farm feeds the entire village.

ile beslemek

transitive verb (give [sth] as nourishment)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
She feeds her chickens on a variety of scraps.

takviye etmek, beslemek

transitive verb (figurative (supply) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
This pipe feeds the radiator.

ile beslemek

(figurative (supply) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The operator feeds paper to the printing press.

yem, hayvan yemi

noun (food for animals)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The farmer needs to buy more feed for her pigs.

yemek

noun (US, informal (meal)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I have to give the kids their feed, then we have to go to the pool.

besleme mekanizması

noun (supply mechanism) (teknik)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There was a problem with the photocopier's paper feed.

yayın

noun (broadcast)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The live feed from New York has stopped working, so we are going to show some commercials.

anne sütü ile beslenme

noun (breastfeeding)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The baby had a good feed this morning.

beslenmek

(animal: eat) (bir şeyle)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The animals feed on grass.

beslenmek

(figurative (ideas, fears) (bir şeyden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Panic feeds on people's fears.

memnun etmek

transitive verb (figurative (gratify) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Art feeds the spirit.

vermek

transitive verb (figurative (supply) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The media feeds the news to people.

teşvik etmek

transitive verb (figurative (encourage) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Don't say anything to feed his ego.

sağlamak

transitive verb (figurative (supply) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The assistant fed the actor his lines.

ücret, giriş ücreti, harç

noun (admission charge)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The admission fee to the zoo is cheap.
Hayvanat bahçesinin giriş ücreti ucuzdur.

ücret

noun (professional charge)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The lawyer charges a fee for his services.

ücret

noun (charge for public service) (devlet hizmetleri)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There is a fee for getting your driving licence.

rapor vermek

(report back to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Jamie always feeds back to his line manager in a timely manner.

etkilemek

(affect in turn)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The results of the student survey feed back into future teaching practices.

-i beslemek

phrasal verb, transitive, inseparable (help to perpetuate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Too much praise really feeds into his need for constant approval from others.

-den beslenmek

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (thrive thanks to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The band fed off the energy of the crowd.

(birşeyle) beslenmek

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (eat [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The tabloid newspapers feed on scandal.

semirtmek

phrasal verb, transitive, separable (fatten: an animal)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They would feed up their cattle before sending them for slaughter.

biberonla beslemek

transitive verb (literal (give food with bottle)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We found a kitten on the street without a mother and bottle-fed it until it was old enough for solid food.

üstüne düşmek, üstüne titremek

transitive verb (figurative (coddle, overprotect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Do I have to bottle-feed you everything? Get out of here and go do your job!

emzirmek

transitive verb (give milk from the breast)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The woman plans to breastfeed her baby rather than feed him formula.

serum verme

noun (medical device)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The nurse admitted the patient and hooked him up to a drip-feed.

damlalık

noun (device supplying liquid)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
A drip-feed lubricates the mechanism's moving parts with oil.

damlalıkla yağlamak

transitive verb (gradually supply with liquid) (makine)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
This part drip-feeds lubricant into the mechanism.

yavaş yavaş vermek

transitive verb (UK, figurative (gradually supply [sth]) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The police are drip-feeding information about the case to the press in order to not create a panic.

geri bildirimde bulunmak

verbal expression (relay [sth] back to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Karen appreciates her staff feeding back intormation to her on a regular basis.

yem torbası

noun (US (nosebag for feeding horses) (at)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The rider prepared the horse's feedbag.

yemek çantası

noun (US (cyclist's bag with food and water) (bisikletli)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The cyclist ate a bite of the granola bar and put it back in his feedbag.

zorla yedirmek

transitive verb (animal, person: feed against their will)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Her hunger strike was cut short after they force-fed her.

zorla kabul ettirmeye çalışmak

transitive verb (figurative (impose: [sth] on [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The regime force-fed propaganda to the people.

içerik akışı

noun (online list of updates)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Anthony checks his news feed only about once a week.

kaşıkla beslemek

transitive verb (give food by spoon)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The mother spoon-feeds her child.

kaşıkla yedirmek

transitive verb (give food by spoon) (birisine bir şeyi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Erica spoon-feeds her daughter liquid vitamins.

kaşıkla yedirmek

transitive verb (give food by spoon)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The nurse has to spoon-feed medicine to the patient.

kolay yoldan öğretmek

transitive verb (figurative (give information) (bağımsız düşünceye yer vermemek)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The police agent spoon-fed the reporter.

kolay yoldan öğretmek

transitive verb (figurative (give information)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The source spoon-fed the journalist secret information.

kolay yoldan öğretmek

transitive verb (figurative (give information)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The informant spoon-fed leaked information to the reporter.

İngilizce öğrenelim

Artık feed'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

feed ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.