İngilizce içindeki get there ne anlama geliyor?

İngilizce'deki get there kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte get there'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki get there kelimesi almak, almak, eline geçmek, (hastalığa) yakalanmak, (hasta) olmak, getirmek, alıp getirmek, ikna etmek, razı etmek, varmak, ulaşmak, anlamak, -ebilmek, -abilmek, -leşmek, -laşmak, gitmek, başlamak, hazırlamak, hazır etmek, almak, satın almak, almak, yaptırmak, çekmek, ulaşmak, erişmek, işitmek, duymak, ceza almak, cezaya çarptırılmak, duygulandırmak, hislendirmek, isabet etmek, öç almak, intikam almak, canını sıkmak, yakalamak, mahvetmek, zorunda olmak, mecbur olmak, mecburiyetinde olmak, çok gezmek, gezinmek, aktarmak, başarılı olmak, önüne geçmek, avantaj kazanmak, önüne geçmek, para biriktirmek, anlaşmak, üstesinden gelmek, ilerlemek, ayrılmak, (birisiyle) geçinmek/anlaşmak, (birşey) olmadan yaşamak/hayatına devam etmek, -siz yaşamak, seyahat etmek, gezinmek, geçiştirmek, yayılmak, zaman bulmak, vakit bulmak, zaman ayırmak, vakit ayırmak, ima etmek, eleştirmek, etkilemek, kaçmak, tatile çıkmak, -den kaçmak, -den ayrılmak, cezadan kurtulmak, cezalandırılmamak, geri dönmek, geri almak, öç almak, öcünü almak, devam etmek, geri dönmek, desteklemek, geçinmek, geçinmek, idare etmek, inmek, üzmek, yazmak, yutmak, çok eğlenmek, başlamak, sinirlenmek, kaygılanmak, kavramak, tam olarak öğrenmek, iyice öğrenmek, kabullenmek, kabul etmek, geçimli, uyuşturucu almak, aslını öğrenmek, bir an için görmek, sakinleşmek, kendine gel, anlamaya başlamak, tutmak, işe girmek, hoşlanmak, keyif almak, zevk almak, başka işin mi yok, çileden çıkarmak, aşağılanmak, kokusunu almak, kokusunu almak, aşmak, üstüne çıkmak, hadi oradan, hadi canım sen de, kızmak, öfkelenmek, savuşturmak, hadi oradan, hadi canım, cezasız kalmak, herşeyi yapıp ceza görmemek, tekrar forma girmek, rayına oturtmak, iyileşmek, iyileşmek, saplanıp kalmak, çamura saplanmak, borca batmak, sıkılmak, -den sıkılmak, -den sıkılmak, kendini kaptırmak, gaza gelmek, -e kendini kaptırmak, -e kendini kaptırmak, yakalanmak, üstünü değiştirmek, yaklaşmak, yakına gelmek, yaklaşmak, yakına gelmek, işe girişmek, hemen başlamak, kızmak, öfkelenmek, başarmak, (işi) yapmaya başlamak, giyinmek, sarhoş olmak, kafayı bulmak, sarhoş etmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

get there kelimesinin anlamı

almak

transitive verb (informal (obtain)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We need to get some beer somewhere. I got a good mark for my essay.

almak, eline geçmek

transitive verb (informal (receive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Did you get the message I sent you?

(hastalığa) yakalanmak, (hasta) olmak

transitive verb (informal (illness: catch)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He got the flu and had to stay at home.
Gribe yakalandı (or: grip oldu) ve evde istirahat etmek zorunda kaldı.

getirmek, alıp getirmek

transitive verb (informal (fetch)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I'll get another plate for you.

ikna etmek, razı etmek

transitive verb (informal (persuade)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I got him to give me a pay rise.
Maaşımı artırması için patronu ikna ettim.

varmak, ulaşmak

intransitive verb (informal (arrive) (bir yere)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
When will we get there?
Oraya ne zaman varacağız?

anlamak

transitive verb (informal (understand)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Do you get what I'm saying?
Ne demek istediğimi çaktın mı?

-ebilmek, -abilmek

verbal expression (informal (have the opportunity)

I get to go to Paris this summer.
Bu yaz Paris'e gidebileceğim.

-leşmek, -laşmak

intransitive verb (informal (become)

Andy got better once he took the medicine. Nancy got annoyed when the car wouldn't start.

gitmek

intransitive verb (US, slang (go away)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Get! You dumb animal.

başlamak

intransitive verb (informal (start)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Let's get painting, before it's too dark for us to see what we're doing.

hazırlamak, hazır etmek

transitive verb (informal (prepare)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I'll get dinner if you lay the table.

almak

transitive verb (informal (earn, win)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I got an A in Spanish.

satın almak, almak

transitive verb (informal (buy)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm just going to get some more milk.
Bir şişe daha süt almaya gidiyorum.

yaptırmak

transitive verb (informal (arrange or cause to have)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I need to get my car fixed.

çekmek

transitive verb (informal (attract) (ilgi, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She always gets all the attention.

ulaşmak, erişmek

transitive verb (informal (reach)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
You can get me by telephone or e-mail.

işitmek, duymak

transitive verb (informal (hear)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Sorry, I didn't get that. What did you say?

ceza almak, cezaya çarptırılmak

transitive verb (informal (receive as punishment)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He got 10 years for armed robbery.

duygulandırmak, hislendirmek

transitive verb (informal (touch emotionally)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
That film gets me every time.

isabet etmek

transitive verb (informal (hit)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The bullet got him in the stomach.

öç almak, intikam almak

transitive verb (informal (have revenge on) (birisinden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'll get you for that!

canını sıkmak

transitive verb (informal (bother)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
What gets me about the film is why he never comes back.

yakalamak

transitive verb (informal (capture) (kişi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The police got him in the end.

mahvetmek

transitive verb (informal (ruin, destroy)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Rust got my car.

zorunda olmak, mecbur olmak, mecburiyetinde olmak

transitive verb (informal (must)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I have got to leave now.

çok gezmek

phrasal verb, intransitive (informal (travel frequently or widely)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Paris yesterday, Sydney next week; you really get about, don't you!

gezinmek

phrasal verb, intransitive (informal (walk, move around)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Though 98 years old, my grandfather still gets about like he was half that age.

aktarmak

phrasal verb, transitive, separable (informal (convey)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He tried to get his point across but it was so convoluted, no one could understand.

başarılı olmak

phrasal verb, intransitive (figurative (be successful) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
In order to get ahead in business, you need to be assertive.

önüne geçmek

(overtake)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He ran faster and got ahead of his sister just as they reached the car.

avantaj kazanmak

phrasal verb, intransitive (figurative (gain advantage)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The company got ahead by adopting a new business model.

önüne geçmek

(figurative (be more successful) (daha başarılı olmak)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The firm developed a multimedia game system that allowed it to get ahead of its rivals.

para biriktirmek

phrasal verb, intransitive (US, figurative, informal (save money)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

anlaşmak

phrasal verb, intransitive (informal (be friends) (arkadaşlar)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My friends and I get along very well.

üstesinden gelmek

phrasal verb, intransitive (informal (cope)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After she went blind, it took her a long time to learn how to get along without vision.

ilerlemek

phrasal verb, intransitive (informal (progress)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
In my profession, you aren't going to get along without the support and help of more experienced people.

ayrılmak

phrasal verb, intransitive (leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I have to get along now; it's been nice chatting to you.

(birisiyle) geçinmek/anlaşmak

phrasal verb, transitive, inseparable (be friends)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I get along very well with my mother-in-law.

(birşey) olmadan yaşamak/hayatına devam etmek, -siz yaşamak

phrasal verb, transitive, inseparable (not need)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can get along without luxuries in this economy.

seyahat etmek

phrasal verb, intransitive (informal (travel)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I certainly get around in my job. This year, I've travelled to Korea, Australia and South Africa.

gezinmek

phrasal verb, intransitive (move about)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His arthritis makes it difficult for him to get around.

geçiştirmek

phrasal verb, transitive, inseparable (circumvent)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You can't get around the problem by pretending it doesn't exist.

yayılmak

phrasal verb, intransitive (informal (circulate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When word got around that she was baking cookies, all the children appeared at her door.

zaman bulmak, vakit bulmak

phrasal verb, transitive, inseparable (find time) (bir şey için)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Bill eventually got round to the washing-up.

zaman ayırmak, vakit ayırmak

phrasal verb, transitive, inseparable (find time) (bir şeyi yapmak için)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
One of these days, I will get around to making the trip to Paris.

ima etmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (intend to say, imply)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I don't understand what you are getting at.

eleştirmek

phrasal verb, transitive, inseparable (slang (target for criticism)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I hate him; he's always getting at me.

etkilemek

phrasal verb, transitive, inseparable (slang (influence illegally) (birisini yasa dışı olarak)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
All the evidence is against us; we'll have to see if we can get at the jury.

kaçmak

phrasal verb, intransitive (escape)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I was almost mugged but I managed to get away.

tatile çıkmak

phrasal verb, intransitive (informal (go on holiday)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I have been working late all week and need to get away this weekend.

-den kaçmak

phrasal verb, transitive, inseparable (escape: [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How did you manage to get away from your captors?

-den ayrılmak

phrasal verb, transitive, inseparable (place: leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's great to get away from London sometimes.

cezadan kurtulmak, cezalandırılmamak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (not be punished)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The murderer got away with his hideous crime.

geri dönmek

phrasal verb, intransitive (informal (return)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I visited my Aunt in Greece last year and I can't wait to get back!

geri almak

phrasal verb, transitive, separable (have [sth] returned)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I took my watch to be repaired and I'll get it back on Tuesday.

öç almak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (take revenge on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
To get back at him, she had an affair with his brother.

öcünü almak

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (take revenge on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

devam etmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (resume) (kaldığı yerden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'd love to talk more but I have to get back to my work now.

geri dönmek

phrasal verb, transitive, inseparable (return)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It would be nice to get back to my hometown one day.

desteklemek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal (support: a cause, etc.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you promise not to change your mind, I'll get behind your efforts to clean up the park.

geçinmek

phrasal verb, intransitive (cope, manage)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Between taxes and the high cost of living I make barely enough to get by.

geçinmek

phrasal verb, transitive, inseparable (survive on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The older couple had learned to get by on their small retirement income.

idare etmek

(informal (language: speak at a basic level) (bir konuda)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My French is really hopeless so I was glad to discover that I could get by in simple English in Paris. I speak English and Spanish, and can get by in Italian as well.

inmek

phrasal verb, intransitive (from vehicle, horse) (araçtan, attan, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The truck driver got down from his cab to inspect the tires.

üzmek

phrasal verb, transitive, separable (informal (depress) (birisini)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Try not to let your exam results get you down.

yazmak

phrasal verb, transitive, separable (write [sth] down)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When inspiration strikes, get the idea down before you forget it.

yutmak

phrasal verb, transitive, separable (swallow [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A glass of water will help you to get those pills down.

çok eğlenmek

phrasal verb, intransitive (slang (have fun, esp. dance)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
At the wedding, it was hilarious to see my dad getting down on the dance floor.

başlamak

(informal (start)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let's get down to the important matter of choosing our new chairperson.

sinirlenmek

(become irritated)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
I get annoyed when Stephen cancels our date at the last minute.

kaygılanmak

(become worried)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It is normal to get anxious before an exam.

kavramak

verbal expression (informal, figurative (understand)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
One must read a work of philosophy several times in order to come to grips with it.

tam olarak öğrenmek, iyice öğrenmek

verbal expression (informal, figurative (master)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When I had finally come to grips with algebra, I began to learn calculus.

kabullenmek, kabul etmek

verbal expression (informal, figurative (deal with, accept)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
It was difficult to come to grips with my parents' tragic deaths.

geçimli

adjective (informal (affable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Jim is a friendly guy who is easy to get along with.

uyuşturucu almak

verbal expression (slang (take drug)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
People addicted to street drugs will do just about anything to get a fix.

aslını öğrenmek

verbal expression (slang (ascertain)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I talked to several people to get a fix on what actually happened.

bir an için görmek

verbal expression (catch sight of briefly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The fans crowded around the door to get a glimpse of the athletes leaving the stadium.

sakinleşmek

verbal expression (figurative, slang (regain self-control)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
It's time to stop panicking and get a grip. He's too nervous; he needs to get a grip.

kendine gel

interjection (figurative, slang (you are overreacting, control yourself)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
It's nothing to get so worked up about – get a grip!

anlamaya başlamak

verbal expression (figurative, informal (start to understand)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I would love to get a grip on basic physics.

tutmak

verbal expression (informal (grasp)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Get a firm hold of the load and make sure it's not too heavy before you lift.

işe girmek

verbal expression (informal (find employment)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I need to get a job that pays well.

hoşlanmak, keyif almak, zevk almak

verbal expression (slang (enjoy, take pleasure in)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She gets a kick out of watching talking animal videos.

başka işin mi yok

interjection (expressing contempt)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
When I told them I was translating the Bible into Vulcan they all said “Get a life!”

çileden çıkarmak

verbal expression (informal (provoke: [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He's just making faces to get a rise out of you.

aşağılanmak

verbal expression (informal (be beaten physically)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Petros regularly took a thrashing from his violent father.

kokusunu almak

verbal expression (informal (smell)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Did you get a whiff of that new perfume she is wearing?

kokusunu almak

verbal expression (figurative, slang (detect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Did you get a whiff of the hostility in that meeting?

aşmak

(surpass)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Melinda worked hard to get above the minimum academic requirements for university.

üstüne çıkmak

(be over [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We should get above 5,000 feet before we make camp.

hadi oradan

interjection (UK, informal (expressing disbelief)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You expect me to believe that? Get along!

hadi canım sen de

interjection (UK, informal (expressing disbelief)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Brett really said that? Get along with you!

kızmak, öfkelenmek

(lose temper)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I get angry when people are rude and obnoxious.

savuşturmak

verbal expression (avoid doing)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The politician got around answering the question by changing the subject. The businessman got around paying his taxes by using a loophole in the law.

hadi oradan, hadi canım

interjection (UK, slang (disbelief)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You saw the Queen in Burnley market? Get away!

cezasız kalmak, herşeyi yapıp ceza görmemek

verbal expression (figurative, informal (never be punished)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Somehow Joe always seems to get away with murder.

tekrar forma girmek

verbal expression (informal (regain fitness)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I bought a gym membership to get back in shape.

rayına oturtmak

verbal expression (figurative, informal (regain focus) (işleri, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

iyileşmek

(recover) (hastalık)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm sorry you are sick and I hope you get better soon.

iyileşmek

(improve)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You will get better at chess if you practice. Canadian wine is getting better every year.

saplanıp kalmak

verbal expression (figurative, informal (stuck: in activity, etc.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I thought I would be able to leave early, but I got bogged down by paperwork.

çamura saplanmak

verbal expression (stuck: in mud)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Once again, the car got bogged down in the mud.

borca batmak

verbal expression (informal (owe money)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Neil found himself getting bogged down in debt.

sıkılmak

(informal (lose interest)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
At the beginning of school, he's usually fascinated, but he gets bored within a week.

-den sıkılmak

(informal (lose interest)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

-den sıkılmak

(informal (lose interest)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

kendini kaptırmak

verbal expression (figurative (lack restraint)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She gets carried away at Christmas, and spends too much money on everything.

gaza gelmek

verbal expression (figurative (be overcome with excitement) (gündelik dil)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mark got carried away with all the excitement and nearly fainted. Sophia got carried away by the emotion of the occasion and burst into tears.

-e kendini kaptırmak

verbal expression (figurative (forget other tasks)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sorry I'm late - I got carried away watching the football.

-e kendini kaptırmak

verbal expression (figurative (be engrossed in [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Steve got carried away with his computer game and forgot to call his girlfriend.

yakalanmak

intransitive verb (informal (be discovered doing [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He got caught smoking and was grounded for a week. She got caught sneaking back into the house last night.

üstünü değiştirmek

intransitive verb (informal (put on different clothes)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's time to get changed for the party.

yaklaşmak

intransitive verb (time: approach) (zaman)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Christmas is getting close again.

yakına gelmek

intransitive verb (move very near)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He got so close I could see every blackhead on his face.

yaklaşmak

intransitive verb (time: approach) (zaman)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
As the day got closer I began to worry.

yakına gelmek

intransitive verb (move nearer)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
As they got closer I could see that they weren't soldiers.

işe girişmek

verbal expression (informal (start now)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let's get cracking in the garden! This good weather won't last forever.

hemen başlamak

verbal expression (informal (start [sth] now)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Ollie got cracking with putting up the wallpaper.

kızmak, öfkelenmek

intransitive verb (informal (become angry)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The mother got cross with her insolent teenage son and didn't allow him to go out with his friends.

başarmak

verbal expression (informal (accomplish [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The layoff will give me some time to get something done around the house.

(işi) yapmaya başlamak

verbal expression (start now) (gündelik dil)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We need to get down to business if we hope to finish this today.

giyinmek

verbal expression (put clothes on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I was late this morning and had to get dressed in a hurry.

sarhoş olmak, kafayı bulmak

(informal (drink until intoxicated)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm going out to get drunk and drown my sorrows.

sarhoş etmek

(informal (make intoxicated) (birisini)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You should get him drunk before you ask that question.

İngilizce öğrenelim

Artık get there'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

get there ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.